Skorun dışında başka güzellikler de arar futbol âşıkları. İstatistikler her zaman şampiyon olanı yazar ama gönüller de farklı bir zabıt tutar. 1954'ün Macaristan'ı 1982'nin Cezayir'i, 1988'in SSCB'si, 1990'ın Kamerun'u ya da tüm zamanların İspanya'sı, Hollanda'sı gibi. Onların hikâyeleri unutulmaz. İşte bu kupanın da bir öyküsünü yazacaksak eğer, o metnin altında en kabarık imzalardan biri Türkiye'ninki olacak. Türkiye bu turnuvada herkese yeni bir ufuk çizdi. Topun yuvarlaklığını, oyunun güzelliği ve belirlenemezliğini, bitti denildiği anlarda bile umuda vakit ayırmak gerektiğini öyle güzel anlattılar ki bize, sadece Türkiye değil, dünyanın bütün futbolseverleri alkışladı onları.
Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası… Futbolun festivalleridir bunlar. Bir ay boyunca neredeyse bir ayin gibi futbolseverlerin başı döner, yüreği ferahlar, futbol açlığı törpülenir. Büyük takımlar, enfes maçlar, olmadık işler, dram, gözyaşı ve sonsuz heyecan… Futbolu seviyorsak böyle güzel mevsimler içindir.
Ama asıl güzelliği başka bir yerde saklıdır bu tip turnuvaların. Sadece favorilerle peynir gemisi yürümez. Başka güzellikler de arar futbol âşıkları. Beklemediği yerden gelen soruları sever, gidiş yoluna puan verir, kanaat notu dağıtır durur. Evet, istatistikler her zaman şampiyon olanı yazar. Ama gönüller de farklı bir zabıt tutar. Çünkü şampiyon olan takım her zaman gönülleri fetheden değildir ve futbolseverler masal yazan takımları hiç unutmaz. Kazansalar da, kaybetseler de…
1954'ü Almanya kazanmış olabilir, kimse o Macaristan'ı unutmaz. 1988'in yakışıklısı evet Hollanda'dır, ama SSCB'siz o turnuva çorak kalmaz mı? 1982 Dünya Kupası'nı izleyenler finalist Federal Almanya'dan ziyade Cezayir'e sempati duyar. 1990'da Kamerun'un yeri ayrıdır. 1996'da evinde kaybeden İngiltere olmasa o turnuva çekilir miydi? Evet, İspanya ve Hollanda genelde kupa alamazlar, ama yakışıklı oynarlar. Nijerya, Güney Kore, Danimarka… Onların hikâyeleri unutulmaz. Çünkü oyun sadece kazananı öne çıkarmaz, gidiş yolu önemlidir.
İşte bu kupanın da bir öyküsünü yazacaksak eğer, o metnin altında en kabarık imzalardan biri Türkiye'ninki olacak. 2004'te kupaya egemen olan savunma taktikleri futbolun geleceğini karartırken, Türkiye bu turnuvada herkese yeni bir ufuk çizdi. Topun yuvarlaklığını, oyunun güzelliği ve belirlenemezliğini, bitti denildiği anlarda bile umuda vakit ayırmak gerektiğini öyle güzel anlattılar ki bize, sadece Türkiye değil, dünyanın bütün futbolseverleri alkışladı onları. Geri dönüşler, dramlar, hüzünler, yeni başlangıçlar… Hepsi vardı maçlarımızda. İzlemeye değerdi, değdi de.
Bu oyun renkli ve eğlenceli bir oyun. Bu özellikleri koruyan ona katkı veren her takım futbol adına kutsaldır. Tıpkı Milli Takımımız takım gibi…